Milyonlarca öğrenci bu ay karnelerini alacak, bazıları üzülürken bazıları sevinecek. Her anne baba çocuğunun başarılı olmasını istiyor, bunun için gece gündüz çalışıyor, imkanlarını zorlayarak, kurslara, dershanelere, özel derslere gönderiyor, karşılığında da çocuğunun başarılı olmasını bekliyor.
Sizin başarı tanımınız, çocuğunuzdan beklentinizin temelini oluşturur. Çocuğumuzla ilgili beklentilerimiz aslında bütün hayatımız boyunca sürmektedir. Çocuğumuz küçük yaşlardan itibaren iyi beslenmeli, okulda başarılı olmalı, iyi mesleği olmalı, iyi bir işi olmalı, bize göre iyi bir evlilik yapmalı, çocukları olmalı… Bu liste uzayıp gider. Beklentilerimizi çoğu zaman ‘’çocuğumuzun daha iyi daha mutlu olması için’’ diye açıklanmaktayız. Ancak beklentiler, çoğu zaman anne babanın kendi beklentileri, yapmak isteyip yapamadıkları ve kendi hedeflerine bağlı olarak gelişmektedir. Çoğu kez çocuğun kendi geleceğine ilişkin beklentileri, istekleri kaygıları, seçimleri, yetenekleri, becerileri dikkate alınmamaktadır. Beklenti sürekli başarılı olmayı amaçlamakta, başarısızlık kabul edilmemektedir. Anne babalar; böyle başarılı bir çocuğu yetiştirerek, kendileri de başarılı bir çocuk yetiştiren ‘’başarılı anne babalar’’ olacaklardır.
Çevrenize bakın; okulları birincilikle bitirmiş ancak özgüveni ve girişimci ruhu olmayan, insan ilişkileri yeterli düzeyde olmayan kişiler, mesleklerinde başarılı olabiliyorlar mı? Okul başarısı iyi, mesleğinde başarılı herkes aile hayatında özel hayatında mutlu olabiliyor mu? Okul başarısı, meslek başarısı, iş başarısı, kendi başlarına yetersiz kalıyor, bütün bu başarılara, aile yaşamındaki ve sosyal yaşamdaki başarılar-mutluluğu eklemek gerekiyor. Asıl olan tüm bunları dengede tutup ‘’yaşam başarısını’’ sağlayabilmektir. Kişilerin yaşamlarında bu denge kurulmamışsa, dengesizlik varsa, yani yaşamın tümüne değil bir bölümüne odaklanmış, akademik ve mesleki başarılara saplanıp kalınmışsa; kendisini, ailesini ve sosyal çevresini ihmal ediyorsa yaşam başarısından söz edebilirmiyiz?
Beklentilerimiz çocuğumuzun bireysel özellikleri, kişiliği, amaçları ile ilgili uyumlu ve dengeli olmalıdır. Çocuğumuzu iyi tanıyıp kendi beklentilerimize göre değil, onun ilgi ve yeteneklerine göre en uygun ortamı sunup elde ettikleri ile mutlu olmasını kendini geliştirmesini sağlayabiliriz. Onun yerine karar verip onun yaşamını programlayan biri olarak değil, onun yeteneklerini hayallerini keşfederek gerçekleştirmesine destek olacak rehber olabiliriz. Anne babanın çocuğun iyi olanaklara sahip olması için gece gündüz çalışmasının ötesinde, onunla baş başa zaman geçirmesi, sohbet etmesi, yakın, sevgi dolu güvenli bir ilişkisinin olması, çocuğunu iyi tanıması gereklidir. Doğan Cüceloğlu’nun "çocuğunuzla çiftçinin yetiştirdiği ağaçla kurduğu ilişki gibi ilişki kurun" sözü bu durumu çok iyi açıklamaktadır. Bir çiftçi, ağacın özünün ne olduğunu bilir ve o öze saygısı vardır, o özün gelişmesi için uygun ortam hazırlar. Çiftçi nar ağacını muz ağacı yapmaya çalışmaz; nar ağacını en çok meyve veren nar ağacı olması için ortam hazırlar. Ortamını bulan nar ağacı, olabileceğinin en iyisi en güzeli olur.
Çocuğunun ihtiyaçlarını tanıyan, O’na olan sevgisini gösterebilen, O’nu olduğu gibi kabul eden ve O’na güvenen aile ortamında, çocuk kendinden hoşnuttur ve yeteneklerinin farkındadır. Ben önemliyim, değerliyim, seviliyorum, sadece yaptıklarımla değil yapamadıklarımla da seviliyorum, yeter ki elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışayım diye düşünür. Bu özgüven çocuğun başarılı olması için gerekli güçtür. Sadece başarılı olduğunda sevgi ve ilgi gören, başarısızlıklarında eleştirilen çocuklar, kendi değerlerini sadece başarılı olmaya bağlayacakları için, kendilerine güvenmez, başarılı olamayacaksam hiç denemeyeyim diye düşünür, en ufak yenilgiye tahammül edemez, çabuk pes ederler.
Çocuğumuza vereceğiniz mesaj; ‘her ne yaparsan yap, elinden gelenin en iyisini yap, yaptığın işi severek isteyerek yap!’ olmalıdır. Beklentimiz ise ‘başarıya değil, amaçlı, planlı programlı, dürüst çalışmasına yönelik’ olmalıdır. Başarısızlık kaygısı yaşamadan, merak ederek, öğrenmekten keyif alıp, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışılarak yapılan her iş, sonuçta mutlaka başarıya götürür. Konuyu öğrenip öğrenmediğine değil de, sadece sınavda iyi not alıp alamayacağına odaklanan bir öğrencide sınav kaygısı oluşur, sınavda başarılı olup olamayacağını düşünmekten ders çalışmaya konsantre olamaz, sınav sırasında heyecandan bildiklerini unutur. Çünkü sınav kaygısının çok fazla olması, enerjisinin büyük kısmını bu iş için harcamasına sebep olur, çalışma isteğini, motivasyonu, sınav sırasında dikkatini ve bildiklerini hatırlamasını engeller. Sınav kaygısı nedeniyle çok çalıştığı halde başarılı olamayan bir öğrenci nasıl olsa çalışsam da yapamıyorum diye düşünür özgüvenini ve çalışma motivasyonunu kaybeder.
Çocukların benliği kırılgandır ve dünyada ebeveynlerinden daha çok memnun etmek istedikleri başka hiç ama hiç kimse yoktur. Çocuklar anne babalarda düş kırıklığı yarattıklarını hissetmeye başlarlarsa, içe kapanma, yetersizlik duyguları ortaya çıkar. Çocuğumuzdan kapasitesinden fazlasını ister, yapabildiklerini görmez, yapamadıklarını yüzüne vurur, sürekli tembelsin derseniz, bir süre sonra çocukta bu durumu kabullenir, özgüvenini ve çalışma mücadele etme motivasyonu kaybeder. Sürekli eleştirilen çocukta ‘’Senden bir şey olmaz’’ sözü gerçekleşen bir kehanet şeklini alabilir.
Bir çocuğun başarılı olması için motivasyona ihtiyacı vardır. Bunun için çocuğun başarabileceği kapasiteye sahip olduğuna inanması, başarmaktan keyif alması gereklidir. Anne babanın görevi, küçük yaşlardan itibaren çocuğa başarı duygusunu tadabileceği fırsatlar vermek, sonuçtan çok çabasını ödüllendirmek, desteklemektir. Öğrenme güçlüğü çeken, çok çalıştığı halde derslerini yapmakta zorluk çeken bir çocuğun başarı duygusu yaşamasına fırsat tanımak önemlidir. Birçok alanda başarısızlık yaşayan çocuğun durumu “yetersizlik duygularından oluşan okyanusta yüzmek” gibidir. Mutlaka her çocuğun yetenekli olduğu becerebileceği bir şey vardır. İşte bu çocuğun kendisini başarılı hissettiği alan resim, müzik, spor, yani ‘başarı adası’, onun için sığınılacak ada gibidir. Bir tane başarı adası olan çocuk başka adaları keşfetmek konusunda istekli olur.
Çocuk hata yaptığında anne babanın verdiği tepkiler önemlidir. ‘Ben sana söylemiştim, seni uyarmıştım, sözümü dinlemediğin için bunlar başına geldi, böyle giderse hiçbir şeyi başaramazsın’ gibi olumsuz cümleler, sadece size sinirlenmesine neden olur. Bu tür konuşmalar hatasının düşünmesini engeller. En iyiyi isteyen mükemmeliyetçi ebeveynler çocukta hata yapma korkusuna neden olur, çocuk iyi yapamayacağını düşündüğü şeyleri baştan reddeder. Çok korumacı, çocuğun her hatasını kabullenen arkasını toplayan yaklaşımda ise ‘ben ne yaparsam yapayım anne babam sorunu halleder’ diye düşünür kendini kontrol etmeyi öğrenemez sürekli hata yapar veya hata yapacağım korkusuyla anne baba olmadan hiçbir şey yapamaz onlara bağımlı olur. Çocuğun Hatasını düşünmesini sağlamak, birlikte çözümü konuşabilmek önemlidir. Sınavdan veya ödevinden düşük not almış morali bozulmuş bir çocuğa “ben sana söyledim, baştan savma yapmışsın, son ana bırakıyorsun” yerine “üzgün görünüyorsun, bir sonraki ödevinden iyi not alabilmek için, neleri iyi yaptın nelerde eksiğin var bunu konuşabiliriz” diyebilmek çocuğun hatalarından ders almasına yardımcı olmamızı sağlar. Yaşadığımız sürece hem başarılar kazanacağız hem de ara sıra başarısız olacağız. Yaşam başarısını yakalayanlar, yaptıkları işlerde neleri iyi yaptım? Neleri daha iyi yapabilirdim? Hatam ne idi? Sonuç olarak nelerin farkına vardım, ne öğrendim ve bunları nasıl düzeltebilirim? Sorularını kendilerine sorabilenlerdir. Bir kişinin başarılı olabilmesi için durumunu fark edebilmesi, her sonucun yeni bir başlangıç olduğunu görebilmesi önemlidir. Çocuğumuza asıl kazandırmamız gereken bu soruları sorabilmesidir. Bunu ona ne yapması gerektiğini söyleyerek, sürekli eleştirerek veya sorunları örterek değil, hataları üzerinde sakin bir şekilde onunla işbirliği yaparak konuşarak sağlayabiliriz.
Küçük çocuklar, yeni şeyler öğrenmeye, yeni beceriler kazanmaya isteklidir. Erişkin gibi olma çabası vardır, verilen işi yeterlilik keşif duygusu ile yapar. Küçük bir kız çocuğu annesi gibi bir bez alıp temizlik yapmaktan, erkek çocuğu babası gibi bir şeyleri tamir etmekten hoşlanır. Bu istek ebeveyn tarafından desteklenmezse kaybolur. Genellikle anne babalar büyüyünce nasıl olsa yaparlar veya işi çabucak bitiriverelim diye çocukların her işlerini kendileri yaparlar. Küçükken hiç sorumluluk verilmemiş becerilerini geliştirmemiş çocuktan büyüyünce tüm bunları yapmasını isterler. Çocuklar söyleneni değil yapılanı örnek alır. Babası dağınık bir çocuk ”baba sen de dağıtıyorsun annem topluyor, ben neden topluyorum” diyebilir. Mümkün olan en erken yaşta yapabileceği işleri yapması için fırsat tanımalı ve devam etmesi konusunda bu davranışları ve becerilerini övmeliyiz. Ne kadar zeki olursa olsun, sorumluluk duygusu gelişmemiş, hedefi olmayan, yaptığı hataların sonucuna katlanmamış, sonuna kadar mücadele etmeyen, özgüvenini geliştirmek adına aşırı pohpohlanmış çocuğun da başarılı olamayacağını unutmamak gereklidir
Dikkat eksikliği- hiperaktivite, Özgül öğrenme bozukluğu, depresyon, sosyal fobi, okul korkusu, kaygı bozukluğu, takıntılar, sınav kaygısı, özgüven eksikliği, motivasyon azlığı, ergenlik dönemi sorunları, aile içi ilişkilerde sorunlar, öğrenme ve etkili çalışma stratejilerini bilmemeden kaynaklanan sorunlar varsa bunların erken fark edilip, çocuk ve ergen psikiyatristinden yardım ve rehberlik alınması gereklidir.
Sevgili Hocam, Psikiatrist Dr.Emre Kapkın’ın ‘’Genellikle, çocuklar anne babalarına rağmen büyümeyi başarırlar’’ sözünü paylaşmak isterim. Siz ne dersiniz ?
Dr Deniz Tirit Karaca
Dikkat eksikliği hiperaktivite (DEHB), kişinin yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmayan aşırı hareke ...
Devamını OkuSezen Aksu’nun şarkı sözleri ergenlik dönemini ne kadar güzel anlatıyor değil mi. Küçüğüm daha çok k ...
Devamını OkuOkul saatleri yaklaştığında; sıkıntı artışı, ağlama, sinirlilik, uykusuzluk, saldırganlı ...
Devamını Oku